21 Eylül 2012 Cuma

Beyond: Two Souls

“Az ama öz”, Quantic Dream’in oyun yapım felsefesi. Şimdiye kadar toplam 3 oyun çıkardılar, hepsi de gelmiş geçmiş en iyi oyunlar arasındadır bana göre. Oyun yapmayı bir sanat olarak görüyorlar. Özellikle Heavy Rain’de bunu biraz fazla abarttılar ve ortaya bir oyun değil, film çıktı. Heavy Rain’in tek eksiği bana sorarsanız seçimlerden çok QTE’lerdeki başarının oyun hikayesinde belirleyici olmasıydı. Kavgada dövüşte bu bir derece anlaşılabilir ama bebek bezi değiştirirken bir tuşa yanlış basarak trophy kaçırmak can sıkıcıydı, onun dışında tam bir başyapıttı kendisi. Şimdi Quantic Dream daha sağlam bir eserle gümbür gümbür geliyor.

Beyond: Two Souls’ta Jodie Holmes adında bir liseliyi oynuyoruz (ne codisi lan bildiğiniz Ellen Page, birazdan caps vercem zaten), kendisinin Ömer Çelakıl ile kan bağı olması muhtemel, şayet ruhlar, paranormal olaylar gibi şeylere büyük bir ilgisi var. Bu kardeşimiz, doğaüstü bir varlıkla konuşabiliyor/iletişime geçebiliyor. Bu varlığın adı ise Aiden.

Ellen Page. Eğer PlayStation 3 sahibi değilseniz büyütüp bakmayın, durduk yere size 800 TL borçlanmak istemiyorum.

Oyun, ölümden sonraki yaşam teması etrafında dönecek. Önceki Quantic Dream oyunları gibi seri katillerle uğraşmıyoruz. Tabii bu ekşın olmayacağı anlamına gelmiyor. Hatta kişisel görüşüme göre Heavy Rain’den de Fahrenheit’tan (Indigo Prophecy) da daha sağlam bir senaryo olacak.

Tabii henüz E3 tanıtımı haricinde bir şeyler bilmiyoruz, fakat Heavy Rain tarzı bir oynanış sunacağı aşikar. Takipçiler bilir, Heavy Rain’de oyun falan oynamıyorduk aslında, belli noktalarına bizim müdahale edebildiğimiz bir filmdi esasen. Bu oyun da böyle.

Oyun hakkında elimize geçen bilgiler bu kadar, çıkma tarihine bağlı olarak en erken 2013 yazında elimde olduğunda hak ettiği daha detaylı incelemeyi yazabilmek dileğiyle…

 

10 Ağustos 2012 Cuma

Missy Franklin

Türkiye’de Derya Büyükuncu’yu geçebilecek yüzücü hâlâ çıkamadı, biz onla uğraşıtken Amerikalılar yeni bir yıldız çıkardı bile.

Bu kızın adı Missy Franklin. Kendisi liseli daha. 10 Mayıs 1995’te, The Big Bang Theory izleyenlerin yakından tanıdığı Pasadena’da doğmuş. Bizdeki 95’lilerin harıl harıl SBS’ye hazırlanmaktan yüzmeyi bırakın banyo yapmaya bile vakit bulamadığı 2008 yılında Pekin olimpiyatları için yapılan seçmelere katılmış ancak 37. olabilmiş ve gidememiş. Allahtan burada doğmamışsın, yoksa o zamanlar dershanede olacaktın Missy.

2011 yılında patlama yaptı adeta, Çin’deki dünya şampiyonasını toplamda 5 madalya ile kapattı. 2’si bireysel, 3’ü takım halindeydi. Bugün fanboyların içip içip dünyanın en büyük sporcusu ilan ettiği Michael Phelps o yaşta sadece 1 madalya alabilmişti. Neyse boşverin bunu şimdi, günümüze dönelim.

2012 Londra olimpiyatlarında şu ana kadar 4’ü altın olmak üzere 5 madalya aldı. Olimpiyat performansını yazıyorum aşağıya:

4x100m Serbest Bayrak Yarışı

3:34:24

Bronz

100m Sırtüstü

58:33

Altın

4x200m Serbest Bayrak Yarışı

7:42:92

Altın

200m Sırtüstü

2:04:06 (rekor)

Altın

4x100m Karışık Bayrak Yarışı

3:52:05 (rekor)

Altın

16 yaşında hayvanlar gibi başarılı oldu, gerçekten saygı duyulası iş diyerek Justin Bieber propagandası yapan Amerikalılar herhalde bu kıza tapıyordur şu an. Kızlar için Marla Singer mertebesine yükselmiş olabilir. Justin Bieber demişken, herkesin müzik zevki kendine de, Missy büyük bir Justin hayranıymış, koskoca olimpiyat şampiyonusun kızım sen bu ne lan :D

Dur dur, elin “z” tuşuna gitti gördüm. Zevkleri veya renkleri tartışan yok aklı evvel arkadaşım, bu kısım espriydi.

Artık ciddileşiyorum, yukarıda da gördüğünüz üzere bu kız şimdiden 5 madalya kazandı bu olimpiyatlarda. Peki bizim 114 sporcumuzun kazanmış olduğu toplam madalya sayısı kaç dersiniz? Doğru cevap 1 olacaktı.

Liseli Amerikalı’nın tek dalda 5 madalyası var.

114 yetişkin Türk’ün toplam madalya sayısı kaç? 1.

5>1

Kesinlikle içler acısı bir durum, fakat şaşırtmıyor beni. Aksi olsaydı şaşırırdım aslında.

70 milyonluk ülkeden rahat 1 milyon tane vasat üstü sporcu çıkar diye düşünüyorum. Futbol, basketbol, tenis, halter, yüzme, squash, milyon çeşit spor var. Bu sporların en az birinde vasat üstü yeteneğe sahip toplam insan sayısı bence azımsanamaz.

Peki neden bu durumla karşılaşıyoruz?

Neden 6 kere olimpiyatlara gönderdiğimiz yüzücümüz her seferinde nal topluyor mesela?

Neden elin liselisi madalya sayısında bir ülkeyi 5’e katlıyor? (Türkiye’yi bilmem kaça katlayan çok sporcu var ama hiç girmeyelim derim)

Kendi soruma kendim cevap vermişim aslında. Az üstte. Üşenenler için aşağıya kopyalıyorum:

Bizdeki 95’lilerin harıl harıl SBS’ye hazırlanmaktan yüzmeyi bırakın banyo yapmaya bile vakit bulamadığı 2008 yılında Pekin olimpiyatları için yapılan seçmelere katılmış

Bu liseli bu ülkeyi tek başına 5’e katlar çünkü çocukluğundan beri bu işin içinde. Yüzmeden gidelim, çocukluğumuzda açılmayalım korkusuyla ailelerimiz bizi o yaşta bile dizimize gelen derinlikte yüzdürürdü ancak. Ya da babamızın kucağında olurduk. Havuz bulmamız mucizeydi, bulsak bile pis diye girmezdik. Bu da kullanıcı hatası aslında ya neyse.

Ayrıca biraz daha ileride okulun başlamasıyla her çocuk “mayıştan haber ver mayıştan” sloganıyla sınav üstüne sınava sokulur ve eşek gibi çalıştırılır bizde. Yüzücü olup napacaktır canım, adam gibi müyendiz olsun memur olsun masa başı işte çalışsın dimi? “Yapma demiyorum hobi olarak yine yap” da bunda etkendir.

Hadi diyelim bir şekilde önünüzdeki engeller aşıldı ve siz artık bir profesyonel sporcusunuz. Artık yüzücü mü olursunuz masa tenisçisi mi atlet mi bilemem. Bu sefer de önümüze mental sorunlar çıkıyor. Her ne kadar bunu bahane olarak kullandıysa da Hiddink çok da boş şeyler söylemiyordu milli takımın her rezilliğinden sonra.

Amatör ruh asla kötü bir şey değildir ancak sahneye çıktığınızda profesyonel olmalısınız. Robot gibi davranmayıp savaşmalı, mücadele etmelisiniz ancak yaptığınız yanlış ya da elde ettiğiniz başarısız sonuç sonrası da sakin kalabilmelisiniz. Gerekli çabayı gösterdikten sonra 100m engelliyi 3 saatte de tamamlasanız vicdanınız rahat olur ve ülkeniz sizinle gurur duyar. İşte bütün mesele bu.

Tek başına yetenek yetmez, mental olarak gelişmelisiniz ve Türkiye’nin en büyük sorunu da budur.

Yetenekten başlayalım, mesela Arda Turan aktif futbolcular arasında en yetenekli Türk futbolcu ancak hareketleri şovenist, çok ve boş konuşuyor yaptığı açıklamalarda. Gereksiz antipatikleştiriyor kendini. Süreyya Ayhan’ı liseliler bile hatırlıyordur mesela, o değil miydi rüzgârın kızı, törkiş forrest gump (koş süreyya koş reklamından hareketle)? Tüm başarıları özel hayatında yaptıklarının gölgesinde kaldı.

Profesyonellik, sadece federasyondan çıkarılan bir lisansla olmuyor. Yaptığınız sporu yaşam tarzına dönüştürebildiğiniz ölçüde profesyonelsiniz. Ve yurdum sporcularında buna pek sık rastlayamıyoruz malesef.

Anlatmaya çalıştığım şeyleri şöyle toparlayayım: Küçük yaşlardan itibaren spor sevdirilmeli, özendirilmeli ve tüm yaş grupları için yaygınlaştırılmalı; spor dünyasına adımını atan kişilere sporcu psikolojisi aşılanmalıdır, o zaman madalyalar geleneğe dönüşebilir.

Umarım o günleri görebiliriz bir gün, ama Türkiye’de Missy Franklin ile aynı yaşta olan yüzbinler YGS’ye hazırlanıyor olacaklar bu yıl. O yüzden bu pek yakın zamanda olmaz.

Konuyu nereden nereye çekmişim, son bir şeyler söyleyip kapatayım asıl konuyla ilgili:

Missy Franklin umarım gelecekte başarılarını artırarak sürdürür. Jenerasyonumun bir efsane çıkarması çok hoş olur.

 

 

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Need for Speed Most Wanted 2012

Need for Speed, bir dönemin efsane yarış oyunu serisi, Most Wanted’dan bu yana efsane bir yarış oyunu serisine yakışır oyunlar içermiyor.

Underground serisinin çakması, kendi adıma gelmiş geçmiş en kötü PS3 oyunu ilan ettiğim Carbon, genel görüşün aksine simülasyon olması nedeniyle sevdiğim ve yine genelin aksine keyif aldığım ProStreet, eski günlere dönüyoruz deyip fos çıkan Undercover, ProStreet’ten daha başarılı bir simülasyon olmasına rağmen underrated kalan Shift, altından başarıyla kalkılan remake Hot Pursuit (MW sonrası en iyi oyun olduğunu düşünüyorum), Shift’in oynamadığım devamı ve film gibi (oynanış süresi bakımından) The Run’dan sonra, EA artık serbest düşüşteki seriyi diriltmenin tek yolunun remake’ler olduğunu kabullenmiş olsa gerek. Şimdi, 2000’li yılların en iyi NFS oyunu Most Wanted’ı remake etmeye kalkarak büyük bir kumar oynuyorlar, ya batar ya çıkar durumu.

İyi haber, oyunu Hot Pursuit’i başarıyla remake eden Criterion Games geliştirecek. Kötü haber, firmanın Hot Pursuit’teki başarısının beklentileri yükseltmesi. Oyun güzel olsa bile underrated kalabilir. Tabii firma aynı başarıyı yakalayabilir mi, oyun beklenenden bile daha başarılı olur mu yoksa fos mu çıkar falan bunları konuşmak için çok erken daha, hele bi oyun çıksın bi oynayalım.

Oyun hakkında elimize geçen bilgiler şunlar:

Prensip olarak ilk Most Wanted’la aynı olacak, bir blacklist’imiz var ve oradaki elemanları tokatlaya tokatlaya zirveye ulaşacağız. Bu oyundaki blacklist’in daha detaylı olacağı söyleniyor.

Yine ilk Most Wanted’daki gibi open world olacak. Oyun büyük bir şehirde geçiyor, Hot Pursuit’teki gibi arabayı kenara çekip manzaraya dalıp bira içilecek mekânlar yok.

Oynanış videosuna ve E3 tanıtımına bakacak olursak font, sürüş, grafik olarak Hot Pursuit’i andırıyor ama.

Hasar alma var ama 310’la giderken duvara toslarsanız motorunuz yanmıyor, sadece aracınız hurda bir görünüme sahip oluyor.

Henüz söylenti boyutunda ancak modifiyenin de oldukça detaylı bir şekilde geri döneceği kulislerde konuşuluyor (bu ifadeyi hep cümle içinde kullanmak istemiştim bugüne kısmet oldu).

Özet: MW1 ve HP’nin bileşimi bir oyun bizi bekliyor.

NFS oynayan arkadaşlarınızla oyunlarınızı birleştiren, en iyi hanginiz oynuyor sorusuna cevap arayan Autolog sistemi bu oyunda da var. Birkaç ay önce single player’daki derecelere göre arkadaşlarınızdan Blacklist oluşturacak ve aynı prensiple sırayla arkadaşlarınızı tokatlayacaksınız diye okumuştum adını hatırlamadığım bir sitede, mantıklı gibi ama saçma gibi de, bilemedim şimdi.

Oyun Avrupa’da 1 Kasım 2012 tarihinde satışa sunulacak. PC, PS3, PS Vita, XBOX 360, iOS ve Android sahibi herkes oynayabilecek. Eğer şimdiden sipariş verdiyseniz, Masserati GT McStradale ve aşağıda capsini görmüş olduğunuz Porsche 911 Carrera S’in sahibi olacaksınız.

Sonuç olarak, Hot Pursuit ile hareketlenen NFS serisinin gerileme döneminden kurtulması için büyük bir şans bu yeni oyun. Umarız işe yarar. Eğer işe yararsa bence EA’nın seriyi tümden Criterion’a emanet etme vakti gelmiş demektir.

 

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Lollipop Chainsaw

Ana karakteri kız olan filmleri, kitapları, oyunları çok seviyorum, ana karakter kızsa bendeki puanlarına daha elime geçmeden bonuslar ekliyor eser. Bir ergenin godoş vampir gıcık kurt ikilemini, hoşlaştığı erkeği kaptılar diye cat fight başlatan liselileri anlatan eserler dahil değil buna, ancak ergene hitap eden eser kendini 40 km’den belli ettiğinden içlerinden rahatça ayıklayabiliyorum. Rahatça ayıklayabilmemin bir sebebi de aslında, bu tür eserlerin ne yazık ki çok az olması. Bir dişi karakter varsa, genelde sex sells prensibi doğrultusunda vardır, ya da hedef kitle 13-17 yaş arasıdır. Artık (Hollywood özellikle sen dikkatle dinle burayı) dişi kişilerin sanat eserlerinde daha derin ve daha önemli rollerde olmaları gerekiyor.

Neyse konuyu şuraya bağlayacağım, Suda51’in (Goichi Suda) yeni oyunu Lollipop Chainsaw, yaklaşık 1.5 ay önce oyunseverlere merhaba dedi ve ben, ana karakterimizin kız olduğunu duyunca bu oyunda kilitlenip kaldım. Hemen şöyle küçük bir araştırma, ve bam! Sex sells prensibiyle oluşturulmuş liseli bir kız: Juliet Starling. Üstelik zombi kesiyormuşuz. Ancak oyunda Juliet’i görmemle fikrim değişti bir an, o ne güzellik lan öyle dedim, cheerleader klişesinden tiksinmeme rağmen. Hatta daha da ileri gideyim, gerçek modeli de seksi yönüyle ön plana çıkıyorken bu kız baya bildiğiniz masum lan (Modeli Jessica Nigri ile kıyaslandığında tabii, yoksa o kadar da değil, küfür falan ediyor zombilere). Patates modelli Lara Croft’u hatırladım bir an, nereden nereye anasını satayım lan dedim, Buffy keşke şimdilerde çekilseydi de bir şirket oyununu yapsaydı şunun dedim (Aslında hâlâ yapılabilir, classics mlassics diye pazarlarsın başarısız olmazsın).



Evet sanat dünyasında kadınlar ve Juliet abla üzerine fikirlerimi de beyan ettikten sonra oyun incelememe başlıyorum. Lollipop Chainsaw’ın konusunu şu şekilde özet geçebilirim: Juliet, okuduğu okul zombi baskınına uğrayan bir kız. Okulda zombileri gördükten sonra tabana kuvvet eve kaçmasını beklersiniz, ama bu alıyor eline testereyi girişiyor zombilere. Şaşkın bakışlarımızla izlerken bunun ailesinin zombi avcısı olduğunu öğreniyoruz, evet ben özet geçince saçma oldu ama spoiler olmasın diye detaya girmiyorum, oyun bağlıyor bu konuyu zaten. Oynanışa dönüyorum.

Oyunun adından da anlayabileceğiniz üzere testereyle zombi kesiyorsunuz. Bir cheerleader’in en güçlü silahı olan ponpon da kullanılabiliyor zombilere karşı. Lollipoplar ise sağlığımızı yükseltmeye yarıyor.
Kuru kuru “testereyle zombi kesiyoruz” dedim diye zannetmeyin ki öyle gelişigüzel kesiyoruz zombileri. Atlama zıplama hareketleriyle vuruşları kombine ederek izlemesi ve yapması çok zevkli bir ton combo yapabiliyorsunuz. chop2shop.zom’dan (Juliet hanım kızımız alışverişlerini bu internet sitesinden yapıyor) satın alınabilen skill’ler ile yeni combo’lar, dövüş stilleri aktif edilebilir. Kısacası, upgrade merkezimiz bura.


IE6 terk.

Oyunumuz düz bir çizgi şeklinde ilerliyor. Sandbox seven biri olarak malesef bunu oyunun eksilerine yazıyorum. Ancak türevi oyunlara göre nispeten orijinal bazı atraksiyonlar ve quick time events artı hanesine yazılabilir. Bir diğer önemli artısı, oyun kendine has bir atmosfer yaratmayı başarmış. Yazının başında da değindiğim gibi Juliet başta olmak üzere gerçekçi ve detaylı modellenmiş herkes, grafikler ahım şahım değiller ancak yeterince iyiler.

Bir diğer önemli unsur da senaryo. Evet zombiyle tepişen cheerleader kesinlikle çok orijinal bir fikir oraya değinmiyorum, vasat bir olay örgüsü var zaten beklendiği üzere. Ancak oyunun diyaloglar 10 numara, sesli güldürebiliyor zaman zaman. 18’lik Juliet’i 40’lık Tara Strong’un seslendirmesini saymazsak seslendirmeler de olmuş. Gerçi bizde de liseli dizilerinde 30’luk çınarlar oynuyor pek eleştirebilecek durumda değiliz.


Mümkün olduğunca özet geçtğim incelememi burada bitiriyorum. Oyun hakkındaki görüşlerinizi yönelendirmek istemediğimden yazıyı mümkün olduğunca kısa tuttum; oynayın, araştırın, kendi fikrinizi geliştirin. Oyunu merak eden PS3 veya XBOX 360 sahipleri alıp oynayabilirler, PC versiyonu bulunmamakta oyunun. Kesinlikle kötü bir oyun değil. 7 gider benden. Yine de Juliet kalitesinde modellenmiş hanım kızlarımızı ileride özgür oynanışlı sandbox oyunlarda ve daha derinlikli senaryolarda görmek dileğiyle. Oyun lan altı üstü demeyin, edebi sıfatına layık denebilecek kalitede oyunlar o kadar çok ki…

20 Haziran 2012 Çarşamba

EURO 2012’nin Gerçek Güzellikleri

Futbolda olmasa bile tribünlerde bize güzellikler sunabilecek bütün ülkelerin elenmesi çok acı. Polonya, Rusya, Danimarka, Hollanda, Hırvatistan, Ukrayna ve İsveç’ten bahsediyorum ki Polonya ve Hollanda dışındakiler futbol olarak da hak etmişlerdi. Çeyrek finalistlerimiz futbol izlemeyi sadist bir işkenceye çeviren Yunanistan, pozitif futbol oynamanın suç sayıldığı İtalya, çocuğunu kesen futbolun babası İngiltere, her tarafından antipati akan Fransa falan. Olm böyle turnuva mı olur lan?

Şu manzarayı görüp Ukrayna’nın elenmesine üzülmeyen? (arkadaki eleman Ankaragücü forması giymiyor, hayır)

Şanlı Polonya taraftarının 2 neferi. Çok acil Erasmus kazanmak lazım.

Zaten Johan Elmander ve Lisbeth Salander sayesinde sempati duyduğum İsveç’e sempati katlama sebebi. Så vacker (isç. çok güzel).

Çeyrek finallerden itibaren takımların, dikkatlerimizi tribünlere yöneltemememize yol açacak kalitede bir futbol sergilemeleri dileğiyle…

One love ma breda.

16 Haziran 2012 Cumartesi

Kezban Hunter

Şu adreste ikamet eden ibretlik bir blog mevcut: http://kezbanhunter.blogspot.com/

Buradaki manzaraları gördükçe EURO 2012 maçlarında kameralar tribünlere odaklansa da biraz futbolun “güzelliklerini” görsek diye beklemek de biir mecburiyete dönüşüyor.

Fazla uzatmayayım, fikir sahibi panpalara tebrikler. Güzel blog olmuş. Yüzler sansürlü de olsa 3. şahıs ifşasından dolayı başlarının belaya girme ihtimali bulunuyor, umarım öyle olmaz.

5 Haziran 2012 Salı

Ne Kadar Kezbansınız Testi

Malum bu aralar ismi Selin, Burcu, Birgül falan olan ruhu Kezban liseli ve üniversiteliler ortalıkta kol gezmekte. Biz (ben) de gerçekten göründüğünüz gibi misiniz yoksa rujların, farların, fondötenlerin, parfümlerin, saç boyalarının altında tam bir Kezban mı yatıyor bir anlayalım bakalım diye bu testi hazırladık.
En doğru sonuçlar için testi dünyadan izole olarak, tamamen kendinizle başbaşa çözünüz. Başarılar. İstediğiniz sorudan başlayabilirsiniz. Cevaplarınızı kodlamayı lütfen unutmayın.
1-Yabancı bir erkek size doğru yanaşıyor, tepkiniz?
a)beklerim bakalım ne diyecek                                                             
b)rahatsız oldum ama çaktırmıyorum
c)yüzsüz sapık cık cık cık
2-En sevdiğiniz erkek ünlü hangi tanıma daha çok uyuyor?
a)tipi düzgün, orta yaşlı, sanatçı ruhlu
b)aksiyon filmlerinin aranan ismi
c)adonisli, renkli gözlü, popüler kültür ikonu
3-Sevgilinizin/kocanızın maddi durumu ne kadar önemli sizin için?
a)bizi ayakta tutsun yeter, fazlasına da hayır demem
b)paragöz değilim ama hayat zor, ne kadar çok o kadar iyi
c)aşk karın doyurmaz, para konuşur bu devirde
4-Çevrenizdeki kızların sizle ilgili düşünceleri nasıl?
a)genel olarak sevilen biriyim
b)bir sorunum yok kimseyle
c)kıskanıyorlar, çekemiyorlar
5-Sevgilinizin karşı cinsten arkadaşlarıyla ilişkisi?
a)bundan daha doğal bir şey olamaz
b)görüşmesin demiyorum ama dikkatli olsun
c)varlıklarından kesinlikle rahatsızım
6-Can Yücel?
a)değerli bir şairimiz
b)ünlü bir şairimiz
c)aforizma üstadı, twitter kullanıcısının başucu kaynağı
7-Sevgilinizin Facebook şifresi?
a)isterse kendisi söyler, istemezse beni bağlamaz
b)ısrarcı olmam ama söylese iyi olur
c)şifre karşılıklı güvenin göstergesidir, söylemek zorunda
8-Bir ilişkiye henüz başladınız? Ne yaparsınız, neler hissedersiniz?
a)dünya gözüme çok güzel gözükür, içim içime sığmaz, mutluluğumu paylaşacak birilerini ararım
b)mutlu olurum, en yakın arkadaşlarımla sevincimi paylaşırım
c)ilişki durumu yaparım, diğer erkekleri feysten silerim, he tabi bi de şifresini alırım
9-Nasıl bir cep telefonu tercih edersiniz?
a)ulaşabilmemi ve ulaşılabilmemi sağlasın yeter, seçici değilimdir
b)kamera, müzik, internet gibi fonksiyonları da tatmin edici düzeyde olmalı
c)bir meyve ismi taşımalı (apple, blackberry)
10-Sevgilinizle randevularınız nasıl geçer?
a)ikimizin de hoşuna gidecek bir aktivite yaparız
b)akşamsa pahalı bir yemek, öğün arasıysa bir cafe’de salata
c)ben mango, bershka vitrinlerini arşınlarım; o da çantamı taşır ve giysim hakkında fikir verir
11-Twitter?
a)insanların kolunu kaşısa birilerine bildirdiği bi site
b)ünlülerin kolunu kaşısa birilerine bildirdiği bi site
c)kolumu kaşısam birilerine bildirdiğim bi site
12-Facebook’ta tanımadığınız bir erkek sizi ekliyor, aynı ortamda bulunmuşluğunuz var, aynı okulda/işyerindesiniz ama tanımıyorsunuz?
a)kabul etmemem için bi neden yok
b)etsem mi etmesem mi muallaktayım
c)ederim ama bi şey yazmaya kalkarsa bitti o çocuk
13-Sevgilinize sizi belli bi zamanda aramasını söylediniz, aramadı, tepkiniz?
a)bir dahaki görüşmemizde nedenini sorarım, gerekli açıklamayı yapacaktır
b)arayıp nedenini sorarım, söylemezse kendim bulurum
c)buna çok pişman olacak, çok
14-Sevişirken ne kadar aktifsiniz?
a)bunun karşılıklı bir eylem olduğunu bilir ve ona göre davranırım, kontrolü ele almaktan çekinmem
b)kontrolü erime bırakırım benden aksi istenmediği sürece
c)üff snne be slk .s.s
15-Müzik zevkiniz nasıldır?
a)müziği severim, türler arası ayrım pek yapmam
b)hafif rock, gothic iyidir
c)pop/rock
16-Erasmus programı ile değişim öğrencisi olarak yurtdışına çıktınız, ne yaparsınız?
a)yeni bir ülkedeyim, uyum sağlamaya ve tanımaya uğraşırım
b)türkiye’dekileri arayıp ıcığını cıcığını anlatırım
c)"uppsala akşamlarııııı :):)"
17-Hayalinizdeki düğün?
a)ailem ve yakın dostlarımla birlikte, keyifli bir düğün
b)ambiyansı güzel bir ortamda kalabalık bir düğün
c)7 düvelin katıldığı şatafatlı bir düğün
18-Gelecek için bir hayaliniz var mı? Varsa hangisi bu hayali tanımlamaya daha yakın?
a)bir sahil kasabasına yerleşip sakin bir yaşam sürmek
b)tipi düzgün, maddi durumu iyi bir erkekle evlenip mutlu bir yaşam sürmek
c)barcelona’da pembe panjurlu pastane açmak
Test bitti. Cevaplarınızı kontrol ediniz.

Kodlamanızı da tamamladıysanız, şıkka göre kişiliğinizi tespit ediyorum, arka sıra iyi dinle.
A’lar çoğunluktaysa, siz eğlenilecek değil evlenilecek kızsınız. Belki dünyanın en mükemmel kızı değilsiniz fakat şu ülkede elinize su dökebilecek başka bir kız yok. Sizi yetiştiren anne-babaya saygılarımı sunuyorum.
B’ler çoğunluktaysa siz eğlenilecek kızdan evlenilecek kıza geçiş formusunuz. Kezban prototipine tam olarak uyduğunuzu söyleyemem, fakat içinizdeki Kezban’a zaman zaman yeniliyorsunuz.
C’ler çoğunluktaysa, isminizin sonu –su ile bitiyor fakat ruhunuz tam bir Kezban. “üff snne be slk .s.s” sizin için bir yaşam felsefesi, vermeniz için elinize bir adet mango poşeti tutuşturulması gerekiyor sevgiliniz tarafından, ve şu anda benim için “sen kim oluyorsun ki yaa” diyorsunuz.
Eşitse, iki tarafa da nötr bir kızsınız.
Bitiren çıkabilir.